Ağrı esas itibariyle doku hasarının belirtisidir. Psikojenik ağrı ise ağır ve uzun süreli olan, doku hasarı bulunmayan ağrı yakınmalarıdır. Psikojenik ağrı da, ağrıları açıklayacak fiziksel hiçbir neden bulunmaz, başımız, sırtımız ya da midemiz ağrıdığında doktora gittiğimizde herhangi bir sebep bulunamaz. Bu durumda sorun psikolojiktir. Psikojenik ağrı, çevresel stres, yoğun kaygı, psikolojik ihtiyaçlar ve problemler ile yakın ilişki içerisindedir.
Kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görülen psikojenik ağrı bozukluğu, özellikle 30-50 yaşları arasında sıkça karşımıza çıkar. Her yaşta görülebilir, lakin başlangıç zamanı genellikle ergenlik dönemi veya genç erişkinlik dönemine tekabül eder. En çok rastlanan psikojenik ağrı çeşitleri baş ağrısı, sırt ağrısı, eklem ağrıları, mide ağrısı ve kas ağrılarıdır. Bu ağrıların tanı alabilmesi için en az 6 ay süreyle devam etmesi gerekiyor.
Bireyin günlük hayatındaki Stres, kaygı ve sürekli yaşanan çatışma hali önemli bir etmendir. Psikojenik ağrıyı bir acil durum çağrısı olarak algılamak gerekiyor. Vücut daha kötü hasarlara neden olmamak için, alarm durumuna geçip yapay (fizyolojik veya organik temelli olmayan) ağrı yaratarak asıl kaygının vücuda daha çok zarar vermesini önleme çabası içine giriyor. Ağrının psikolojik kaynağına müdahale etmezse, ağrının şiddeti artabilir.
Kişinin hayatındaki genel işlevselliği bozan derecede yaşanan psikojenik ağrı mutlaka tedavi edilmelidir. Bireyin bilişsel şemalarının, düşünce biçimlerinin değiştirilmesiyle, hastalığın üstesinden gelinebilir. Fakat hastalığın tanısı iyi koyulmalıdır. Bireysel ve grup terapisi eşliğinde uzman görüşü dahilinde gerekli görüldüğü takdirde ilaç tedavisi de uygulanabilir.

